Keşkelerini Martıların Kanatlarına Sabitleyen Çocuk
Seyyah-ı Alem
Karmaşık bir gündüzün geceye varacağı saatlerde, yola çıkan asla yoldan çıkmayan kalp ritimlerinde varmak isterdim gözlerinden geceye sarkan çocuğa…
Nasır tutmuş ellerinle sımsıkı sardığın çocukluk anılarım var kalbimin derin oksijen odalarında. İstanbul ‘un koca koca taşlarla özensiz döşenmiş sokak aralarında kar küreyen bir çocuktum önceleri, sonrasında yokuş aşağı koşarken rüzgarı yakalamak gibi , rüzgar olmak gibi oyunlar oynadım.
Bir gülüşle başlayan bir sabahın , bir çift gözde demlendiği ,biraz huzur biraz da şefkatle açılan perdelerin güneşe kavuştuğu yerdeyim. Papatya kalpli bir sabahtan günaydın….
Yılanlar şehrinin üzüm bağlarında çıktığım kısa yolculukta ,anılarda yıkılan şehrimin taş sokaklarında tanıdık yüzler aradım. Değişmeyen tek şeylerin ağaçların gölgeleri olduğu derin bir sessizlikle attığım adımların tenhalığında kendime yabancılaştığımı , şehir stadının ışıklarının sarılığında koştuğum sokakları hatırladım.
Yılanlar şehrinin üzüm bağlarında çıktığım kısa yolculukta, yabancılaşan dostların yüzlerinde eskidiğimi, eskilerin eskilerde güzel olduğunu hatırladım. Yıkılan binalarımı,sokaklarımı hatta caddelerimi sayarken , okulumun bahçesinde buldum kendimi … Okulum…. Düşlerimin derin dehlizlerinde saklambaç oynayan sıra arkadaşlarım…
Vedalaşırken büyüdüğüm şehre, vedalaşırken çocukluğumla tanıdık bir sesin notalarla yoluma ışık olduğu , portakal olan ama portakal kokmayan caddelerde buldum kendimi.
Otellerin çerçevelediği sahillerde denize uzanan manzaralarda deniz kokmayan bir şehre vardım.
Ve anladım artık ; keşkelerini martıların kanatlarına sabitleyen çocuk denizin dalgalarına aldırmaz, susar ve bir fincan kahve daha içerek, ruhunun karanlık dehlizlerinde kibre inat bir fısıltı duyar….
ZAMAN SİLER HERŞEYİ……